Wednesday, June 24, 2020

Halat İpten Saksı Yapımı

Sizlere bu sefer maliyeti çok düşük kolayca yapabileceğiniz bir proje göstereceğim.

Malzemeler;

5mm 3 metre halat ip

Silikon tabancası

Birkaç silikon ve karton kutu






























Tuesday, June 23, 2020

Munch ve Varoluşsal Izdırabı


Edvard Munch’un insanın varoluşsal ızdıraplarını anlatan ‘Çığlık’ adlı tablosu, sanat tarihinin ikinci en ünlü eseri. Alastair Sooke bunun nedenini anlatıyor. 

Sarı, turuncu, kırmızıya bürünmüş gökyüzünün altında, köprünün ortasında durmuş, hem kadına hem erkeğe benzeyen bir insan figürü. İki elini kafatasına benzeyen kafasının iki yanına kaldırmış bir vaziyette duruyor. 

Gözleri faltaşı gibi açılmış, kan donduran bir çığlık patlatıyor. Arkadaki iki kişinin sakinliği, uzakta görünen gemi normallik işareti taşısa da diğer her şeyde korku havası hakim.
Bu, Norveçli ressam Edvard Munch’un ‘Çığlık’ adlı tablosu; Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sının ardından sanat tarihinin ikinci en ünlü eseri. 

Daha doğrusu Munch’un yaptığı dört Çığlık tablosundan biri. 1893’te yaptığı yağlı boya ilk versiyonu, Oslo’daki Ulusal Galeri’de, aynı tarihteki pastel versiyonu ile 1910’daki diğer yağlı boya versiyonu aynı şehirde Munch Müzesi’nde sergileniyor.


Ama burada ele aldığımız, 1895’te yaptığı ve özel şahıs elinde bulunan tek pastel tablo. 2012’de ABD’de 120 milyon dolara satılarak kısa süreliğine en pahalı sanat eseri unvanını aldı. Bir finansçının satın aldığı bu tablo, Munch ve Ekspresyonizm konulu bir sergide New York’taki Neue Galeri’de geçici olarak sergileniyor.

Sanat tarihçi Jill Lloyd, dördü içinde en iyisinin Oslo’daki Ulusal Galeri’de sergilenen yağlı boya versiyon olduğunu söylüyor. Ama pastel tablonun da canlı renklerinden, dün yapılmış gibi görünen tazeliğinden dolayı “en yoğun verisyon” olduğunu vurguluyor.

Varoluşsal ızdırap 

New York’taki sergide Munch ile yenilikçi Ekspresyonist (dışavurumcu) sanat hareketi arasındaki ilişki ele alınıyor. Munch 1863’te yoksul bir askeri doktorun beş çocuğundan ikincisi olarak dünyaya geldi. 

Ekspresyonizm ise 20. yüzyıl başlarında Almanya ve Avustruya’da ortaya çıktı. Munch, Berlin’e vardıktan üç yıl sonra 1895’teki Çığlık tablosunu yaptı.
nch, 'Vampir ve Madonna' da dahil olmak üzere en ünlü eserlerini Almanya'da yapmıştı. 

Almanya’da bir birahanede hem kendisi gibi düşünen ressam ve yazar arkadaşlarıyla görüşüyor, hem de otobiyografik karakterli eserler dizisini yaratıyordu. 

Bu resimler onun aşk, cinsellik ve ölüme dair özel duygularının evrensel semboller haline getirilmesini içeriyordu. 

1893’te yaptığı ilk Çığlık tablosu bu 22 eserden biriydi. Bir yıl önce yaptığı başka bir eserde ise benzer bir konuyu farklı bir şekilde ele almış, fakat ondaki kibar melankoli Çığlık’taki varoluşsal ıztırap kadar etkili olmadığından o seriye dahil edilmiyor. 

Günlüğüne yazdığı notta Munch, Çığlık konusundaki esin kaynağını şöyle anlatıyordu: “İki arkadaşımla yolda yürüyordum; güneş battı, bir melankoli dalgasına kapıldım. Birden gökyüzü kıpkızıl bir renk aldı. 

Durup parmaklıklara yaslandım. Alev alev gökyüzü, mavi fiyordun ve şehrin üstünde kan ve kılıç gibi sarkıyordu. Arkadaşlarım yola devam etti; ben ise büyük bir endişeyle öylece duruyor ve doğada sonsuz bir çığlığı hissediyordum sanki.” 

Çığlık sadece ekspresyonistleri etkilemedi. Francis Bacon’un uluyan papalar gibi resimlerinde de izleri görülür. Andy Warhol ise 1984’te Çığlık tablosunu göz alıcı renklerle seri halinde yeniden basmıştı. 

Munch daha sonra başka sanatçılara da esin kaynağı olmaya devam etti. 

Fakat Çığlık tablosunun en çarpıcı özelliği kendisinden sonraki sanatçılar üzerindeki etkisi değil, popüler kültürün dayanaklarından biri haline gelmesidir. Bugün bu eser onu yaratan ressamdan daha ünlüdür.


Lloyd bunun nedenlerinden birini “karikatürünün yapılması kolay” olmasına bağlıyor, “bir kez gördünüz mü unutamayacağınız türden bir resim” olmasına ve tabii ki ticari olarak da birçok yerde kullanılmış bir imge olmasına.
Lloyd ayrıca bu eserin başarısını “20. yüzyıl başlarında Batı kültüründe gerçekleşen önemli değişimi ifade etmesine bağlıyor.

 “Çığlık, tarihte bir değişim anını özetleyen imgelerden biri” diyor Lloyd.
“İnsanın, 19. yüzyılda o ana kadar kendisini rahatlatmış olan kesinliklerden arınmasını ifade eder: Artık ne Tanrı, ne gelenek görenek, ne de alışkanlıklar vardır; anlamadığı bir evrenle karşı karşıya olan ve onunla ancak panik duygusuyla ilişki kurabilen, varoluşsal bir kriz halindeki zavallı insanın kendisi sadece.”

“Bu negatif gelebilir, ama modern durum budur. Modern insanı o ana kadar Rönesans sonrası tarihten ayıran budur işte: Bizi dünyaya demirleyen çıpaları kaybetmiş olma hissi.”

Saturday, June 20, 2020

Yalnızlık Sanatının Ustası Van Gogh'a Sinematik Bakış ''Loving Vincent''



Loving Vincent, usta sanatçı Vincent Van Gogh’un ardında bıraktığı izlerden bir kesit sunuyor. 125 ressamın, 65 bine yakın kareyi bir araya getirerek oluşturduğu animasyon film, 29 Aralık tarihinde ülkemizde vizyona girdi.



“Söylenen basit bir söz, bu konuda bende kesinlikle hiçbir değişikliğin meydana gelmediğini, içimde bir yara olarak durduğunu ve duracağını, yerli yerinde kaldıkça kapanmayacağını gösterdi bana. Aradan yıllar geçse de ilk günkü gibi kalacak.” – Vincent Van Gogh

​Yaşamı boyunca aidiyet duygusunu deneyimlemeye çalışan Hollandalı bir ressam Vincent Van Gogh. Van Gogh ailesinin yaşayan ilk ama Vincent isimli ikinci çocuğu. 

Daha çok küçük yaşlarda yeri doldurulamayan sevginin çaresizliğini annesinin gözlerinde tanıyan Vincent, bir kalbe sığabilmenin ve bir yere ait olabilme arzusunun peşine düştü. 

Tüccarlıktan din adamlığına uzanan bu engebeli ve düşüşlü yolun sonu resim yapmaya çıktı. Amatörce başlayan sanat hayatı, sadece sekiz yıl içerisinde sanat tarihine adını kazımasına yetti.

​Hayatında mesleğinden, yaşadığı şehire kadar pek çok şey değişirken tabii olan bir durum vardı; küçük kardeşi Theo Van Gogh ile olan sevgi bağı.

Başarısını da başarısızlığını da sevgiyle kucaklayabilen ve hep yanında duran Theo. Yıllarca kalbinin ve aklının bir aynası niteliğinde yazdığı mektupların sahibi Theo…
















Loving Vincent adlı film ise çentiğini tam olarak buraya atıyor… 

1890 yılında intihar ederek ölen Vincent’ın ölümünden bir yıl sonrasına odaklanıyor ve Fransa’nın Aures-sur-Oise bölgesinde geçiyor. Vincent için pek kıymetli ve sanatçının tabloları arasında yer vererek ölümsüzlüğe kavuşturduğu insanlardan biri olan emektar postacı Joseph Roulin, oğlu Armand’a sanatçının son bir mektubunu veriyor. 

Mektup Vincent tarafından Theo’ya yazılmış. Armand bu son hatıranın Theo’ya ulaştırılması gerektiğine inanıyor ve yola koyuluyor.

Armand Paris’e ulaştığında, Vincent’ın ardından Theo’nun da öldüğünü öğreniyor. 

Vincent’ın ölümünden tam altı ay sonra… Sahipsiz kalan mektuba bir muhattap bulabilme umuduyla bu kez rotasını Vincent’ın yaşamının son dönemini geçirdiği Aures’e çeviriyor.

Burada Vincent’ın hayatını bir arada geçirdiği hatta modeli olan insanlarla tanışıyor. 

Çaldığı ilk kapı ise Dr. Paul Gachet oluyor. Vincent’ı aklı için tedavi etmeye başlayan Dr. Gachet’ın zamanla sanatçının aklına hayran kaldığı inkâr edilemez bir gerçek. 

Vincent’ın resimlerini taklit etmesiyle başlayan dostlukları şiddetli bir ayrılıkla son buluyor ve çok kısa bir süre sonra Vincent kendini vuruyor.

​Vincent’ın neden öldüğünün peşine düşen Armand görüyor ki, hayatındaki en büyük derdi ayrılık ve yalnızlık olan Vincent, bu duruma defalarca maruz kalmış. Yalnızlığa korkusunu dizginleyemeyen sanatçı, herkesin bildiği malum hikâyede olduğu gibi, yakın dostu ve ev arkadaşı Paul Gauguin şehri terkettiğinde dayanamayıp kulağını kesiyor. 

Kasaba tarafından dışlanmasına yol açan bu durum Vincent’ın yalnızlığına bir yenisini ekliyor. Her ne kadar kardeşine kendini iyi hissettiğine dair mektuplar yazsa da geçirdiği nevrotik krizler her defasında daha da ağırlaşıyor.

















Armand film boyunca sanatçının hayattan bu ani vazgeçişinin nedenini arıyor. Zaman zaman bu vazgeçişin Vincent’ın kendi isteği dışında olduğu düşüncesine kapılsa da cevabını asla tam anlamıyla bulamıyor, tıpkı bizler gibi.

Loving Vincent, görsel teknik açısından alışılagelmiş animasyon çizgisinin dışında konumlanıyor. 125 ressamın, 65 bine yakın kareyi, Van Gogh’un tekniğini kullanıp tabloları canlandırılmalarıyla ortaya çıkmış. 
Vincent’ın en nadide çalışmalarını da böylece film boyunca görebiliyoruz. Açılış sekansını Van Gogh ile özdeşleşmiş Yıldızlı Gece eseriyle başlatan film, izleyiciyi Vincent’ın dünyasıyla tanıştırırken bir yandan da merağın peşine sürüklüyor.

Bu nadide filmin yönetmeliğini ise Dorota Kobiela ve Hugh Welchman üstleniyor.

Sanat tarihi boyunca pek çok sanatçının akıl hastası olarak değerlendirildiği, intihar ettiği bilinir. Van Gogh bu statüye hem çok yakın hem de çok uzak denebilecek bir sanatçı. Film ise bu durumun kanıtı olabilecek nitelikte.

Loving Vincent filminde, defalarca Vincent’ın neden gittiğine farklı yollarla cevap arıyoruz, bu cevap için belki de, önce onun sorduğu bir soruyu yanıtlamalıyız:

“Yeryüzünde verilecek bir savaş olduğu doğruysa, o bezginlik duygusu ve başın yanıp tutuşması, uzun süredir mücadele ettiğimizin bir göstergesi değil midir?” – Vincent Van Gogh

Claude Oscar Monet ve Eşsiz Eserleri

Blog okurlarımız için dünyaca ünlü Fransız empresyonist ressam Claude Monet’in hayatından kesitleri ve en ünlü tablolarını derledik..

1840’ta Paris’te doğan Claude Oscar Monet, bir bakkalın oğludur. 1845’te ailesi Le Havre’a taşınan Monet, burada okul eğitiminin yanı sıra çizim öğrenimini de yaptı. 


Çok gençken karikatüre meraklıydı, fakat 1858’den sonra gerçek ustası manzara ressamı Eugéne Boudin’in denetiminde açık havada resim yapmayı sevmeyi öğrendi. 

1859’da Paris’e resim çalışmaya gitti. Bütün karşıt önerilere rağmen Monet çalışmalarını hem Charles Jacques’in atölyesinde, hem de Pissarro’yu tanıdığı Académie Suisse’de bağımsız olarak sürdürdü. 

1862’de Paris’e yeniden gelişinde yaşamı boyunca dost kalacağı Frédérick Bazille, Pierre-Auguste Renoir ve Alfred Sisley’le tanıştı.



View At Rouelles, Le Havre, 1858
Bu yıllar Monet için zorlu yıllardır. Bağımsızlığını ve isyancı karakterini onaylamayan ailesinin her türlü parasal yardımı kestiği, ailesi ile sürekli tartışmalara girdiği gelişme ve çabalama yıllarıdır bu yıllar.


O yıllarda aldığı tek yardım sanatçı arkadaşlarından özellikle Gustave Courbet ve Bazille’den gelmektedir. 1866’da kız arkadaşı Camille Doncieux’un tam boy portresini yaptı ve iyi eleştiriler aldı. 

Camille ile aralarındaki ilişkiyi onaylamayan ailesi ona para vermeyi yeniden kesti. Bu sıralarda Camille, Monet’nin ilk çocuğunu dünyaya getirdi.






Piknik, 1865


Piknik, arkadaşı Édouard Manet’in 1863’te skandal yaratan Kırda Öğle Yemeği adlı resminden esinlenerek yaptığı eseridir. Bu yıllarda Monet de Manet gibi kurguya dayalı, tarihsel, romantik ve düşsel konular yerine modern yaşamdan sahneler betimlemekten yanaydı. 


Piknik, Monet’in gerçekçi anlayışını devam ettirdiğini gösteren bir resmidir.



Camille Doncieux, 1866

Eşi Camille’nin yüzüne düşen sarı ışık adeta erken ölümün habercisiydi, yeri süpüren etekliğiyse tam tersine hayatın, hareketin simgesi. 


Ressam, ölüm gözlerini kapattığında da çizecekti Camille’yi, karısının mavi beyaz fırça vuruşlarıyla biçimlenen yüzünde acının izdüşümünü yansıtacaktı.



Jeanne-Marguerite Lecadre Bahçede, Sainte-Adresse, 1867

Monet halasının bahçesini resmetmiştir. Bahçede kadın Jeanne-Marguerite Lecadre, onun kuzeni.


Monet’in annesi 1857 yılında ölür. Ressam, Lecadre’nin evine taşınır. Monet’in ressamlık yeteneğini görünce onu bu yönde teşvik eden biridir kuzen.



Sainte-Adresse’te Teras, 1867

Monet ailesi ile 1867 yazını Sainte-Adresse’te geçirir. Resme panama şapkasıyla babasını ve akrabalarını yerleştirmiş. Ressam, resimde yükseltilmiş bir bakış açısıyla, teras, deniz ve gökyüzünü boyayarak, tuvalin düz alanını vurgulamıştır. 


Ayrıca, Monet’in Camille ile beraberliği nedeniyle ailesiyle arasının gergin olduğu bir dönem.

Sanat Eserleri Serisi - Ophelia Tablosu




Ophelia, Britanyalı sanatçı Sir John Everett Millais tarafından 1851-1852 arasında yapılan bir yağlı boya tablo. Londra'daki Tate Britain'da bulunan tablo, Shakespeare'in Hamlet oyunundaki Ophelia karakterini Danimarka'daki bir nehirde boğulmadan önce şarkı söylerken betimlemektedir.




Yıllar yıllar sonra Shakespeare’in tanınmasında hudutları yıkan eser, öyle sanıyorum ki Hamlet’tir ve bu süreçte Hamlet kadar Ophelia’nın da etkisi su götürmez bir gerçektir. 

“Bir insanın ömrü göz açıp kapayana kadar gelip geçer.” der, Hamlet. Bu cümlesini doğrulayan durum ise şüphesiz ki Ophelia’nın ölümüdür.



“Söğüdün dallarına çiçekler asmaya uğraşırken,
Bir hain dal kırıldı ve çiçek demetleriyle birlikte çağlayan dereye düştü Ophelia.

Elbiseleri açıldı ve onu bir denizkızı gibi suyun üzerine çıkardı.

Bu süre içinde, felaketinden habersiz, gerçek bir su mahlûku gibi, eski şarkılardan parçalar söylüyordu;
Fakat uzun sürmemişti.

Suyla dolan elbiseleri ağırlaştı; şarkı söylerken, çamurlara çekip batırdı zavallıyı.” cümleleriyle tasvir etmiştir Shakespeare.

İşte şimdi burada, Shakespeare’in oyunu Hamlet’te çiçekleri toplayacakken kayıp düşmüş olan Ophelia’yı görüyoruz. 

Babasının, sevgilisi Hamlet tarafından öldürülmesinin ardından kederle öfkeli, kır çiçekleri çelenkleri yapıyordu. Derenin üstünde dalları sallanan Söğüt ağacına tırmandı ve bastığı dal kırıldı. 

Olacaklardan haberi yokmuşçasına şarkı söylerken suya boylu boyunca uzandı ve ölümün onu almasına izin verdi. Kolları açık yukarı doğru bakarken azize gibi gözüküyor. Aynı zamanda bu poz, erotik olarak da yorumlanmaktadır.











Sir John Everett Millais, Ophelia, 1851-1852, Tate Britain, Londra, İngiltere


Ophelia’nın ölümü, edebiyat tarihinde bu zamana kadar yazılmış en şiirsel ölüm olarak nitelendirilmektedir. Ancak bölümün kendisi genellikle tiyatrolarda görülmüyor, Shakespeare’in metninde olduğu gibi, sadece Kraliçe Gertrude’nün tasvirinde vardır.

Oyunda, her şey Danimarka’da geçiyordur. Ama tabii ki de, tablodaki manzara, titizlikle İngiltere olarak görülmeye başlanmıştır. Ophelia, Londra’nın Tolworth kenti yakınlarındaki Surrey’deki Hogsmill Nehri kıyıları boyunca resmedilmiştir. 

Belirgin kırmızı gelincik uyku ve ölümü temsil eder. Papatyalar masumiyeti temsil eder ve hercai menekşe karşılıksız aşkı temsil eder. Resim, nehrin ayrıntılı bitki örtüsünün çok yakın tasviri ile bilinmektedir.











Sir John Everett Millais, Ophelia (detay), 1851-1852, Tate Britain, Londra, İngiltere



Yapım Aşaması



Millais Ophelia’yı iki ayrı aşama ile resmetmiştir: ilk olarak manzarayı, daha sonra kızın siliüetini çizerek devam etmiştir. Ophelia için, o zamanlar 19 yaşında olan sanatçı Dante Gabriel Rossetti’nin gelecekteki karısı modellik yapmıştır.


Londra’daki stüdyoda, su dolu bir küvette, ikinci elden bir dükkandan ressam tarafından satın alınan çok ince gümüş işlemeli elbisenin içinde Elizabeth Siddal’ı resmetmiştir.


Sorun, her şeyin kış ortasında yapılmasıydı. Sanatçı, suyu ısıtmak için küvetin altına kandil yerleştirdi, ancak çalışmalarına o kadar niyetliydi ki dışarı çıkmalarına izin vermişti.


Sonuç olarak, Siddal şiddetli bir soğuk algınlığı kaptı ve babası daha sonra Millais’e tıbbi giderler için 50 euro talep ettiği bir mektup göndermişti.






Sir John Everett Millais, Elizabeth Siddal 1852 başkanı için çalışma

Ophelia ilk kez 1852’de Londra’daki Kraliyet Akademisi’nde sergilendiğinde karma değerlendirmeler aldı. Kimileri saf güzellikler gördüklerini yazarken, kimileri sapkınlık olduğunu yazdılar.

Fakat daha sonra her şey değişti. Şimdi eser, güzelliğinden dolayı on dokuzuncu yüzyılın ortalarındaki en önemli yapıtlardan biri olarak görülüyor.

Halat İpten Saksı Yapımı

Sizlere bu sefer maliyeti çok düşük kolayca yapabileceğiniz bir proje göstereceğim. Malzemeler; 5mm 3 metre halat ip Silikon tabancası Birka...